
Her sporcunun hedefi, girdiği müsabakada derece yapmak, ülke yönetici ve idarecilerin düşüncesi ise, katılım sağlanan yarışlarda sporcunun rakipleri karşısında üstün gelmesine alkış tutmak. Ne ilginçtir ki; söz konusu sportif başarı/derece olunca, herkes kendine gör ‘hak’ ve ‘hakikat’ çizgisi belirlemeye devam ediyor. Peki, sürecin ‘ölçüsü’ ne olmalı? Bugün ülkemizi temsil eden ve ‘milli’ olarak tanımlanan takımlarımız/sporcularımız, sahadaki mücadelesinde Kur’an ve Sünnet ölçüsüne ne denli uygun hareket ediyorlar? Örneğin; sporcunun giydiği kıyafetten, aşırı antrenman/yüklenmeye bağlı olarak vücutta yaptığı tahribata kadar. Daha başka, kızlı-erkekli karma spor eğitimi, kız öğrencilere erkek, erkek öğrencilere kadın eğitmen verilmesi gibi. ‘Tüm bunlarda ne var?’ sorusuna cevap aranmaya başlanmasından (modern olimpiyatlar), yüz yılı aşkın süre geçtiğini görmekteyiz. Maalesef uygulama hız kesmeden de devam ediyor. Ölçümüz Kur’an ve Sünnet ise, sorunun karşılığı da kendiliğinden ortaya çıkıyor aslında. Kimse spor (hareket ve egzersiz) yapmasın gibi bir düşünce içerisinde olmadığımızı tekrarlamak istiyoruz. Eğer spor yapılacaksa da, yaptığımız uğraşının Allah’ı emirlerine, Peygamberimizin örnek hayatına uygun yapılmalıdır…
Gazetemiz Yeni Akit’in değerli yazarlarından Sayın Mustafa Çelik Bey’in 1 Eylül 2021 tarihinde kaleme aldığı ‘Dinde miyarı olmayanın ayarı olmaz (1)’ başlıklı yazısını okurken, spor adı altında yaşanan Müslüman kimliğimizle çelişen/yakışmayan süreç geldi gözümüzün önüne. Müsaadenizle, bizlere yarar sağlayan o yazıdan bir bölümü paylaşmak istiyoruz; “İslâm’ın ölçüleriyle mukayyed olan insandır. Müslüman olup da hayat ölçülerini dininden almayanın dinine ihanetinden şüphe edilemez… Allah’ın dininden alınmayan, Allah’ın diniyle uygunluk arz etmeyen, Allah’ın diniyle çelişen ve çatışan her ölçü, ayağımıza geçirilmiş bir bukağıdır… Dinimiz İslâm, hayâ ve hayat düşmanı arsızlardan, ayarsızlardan hesap sormaya geldi. Allah’ın dini her meselede bizi miyar/ölçü sahibi yapar. Aynı zamanda bizi ölçüsüzlükten de kurtarır. “Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın, kıstas-ı müstakim/doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir.” (İsra Sûresi/35) Doğrunun ölçüsü insanın kendisi değil, vahyidir. Kendilerini doğruların ölçüsü yapanlar, doğrulara ihanet etmekten öteye geçemezler. Doğruluk ve dürüstlükte Kur’an ve Sünnet ölçümüz olmadığı müddetçe huzurlu bir toplum ve adaletin hâkim olduğu bir dünya düşünülemez… Dinde Kur’ân’ı, sünneti, icma-i ümmeti, kıyas-ı fukahayı, sahabeyi, tabiini, tebetabini ve müçtehid imamlara tabi olmayı yetersiz ve gereksiz görenlerde ayar olmaz. Bunların en bariz vasıfları, arsızlık ve ayarsızlıktır… İslâm bir miyar dinidir. Miyarı Allah koyuyor ve onun korunmasını ısrarla bizden istiyor. “Ölçüyü aşmayın” diye tembih ediyor. (Rahman, 7-8)…Peygamberler sâdece vahyi teblîğ etmek için değil, aynı zamanda ona uygun bir hayat tarzı ortaya koymak, her hâdise karşısında örnek bir şahsiyet sergilemek ve fiilî bir kıstas olmak üzere gönderilmişlerdir. Allah Rasûlü’nü seviyorsan, kıyâmette hem Peygamber Efendimiz ile ve hem de Oʼnun ashâbıyla beraber olmak istiyorsan; ibadet hayatın, iktisâdî hayatın, muâmelâtın Oʼnun ve Oʼnun yetiştirdiği ashâb-ı kiramınki gibi olacak…”
Spordaki her bir branşın ortaya çıkış tarzı ve yaygınlaşmasının temel ilkelerinden birisi de, bireysel ve toplumlar üzerinde etkileşim göstermesi. Eğer uyguladığınız o spor branşı, toplumun milli ve manevi değerleriyle bağdaşmıyor ve ilk başta eleştiri konusu olsa da, daha sonra kişiye normalmiş gibi gelmeye başlayacak. Kişi sürece iyi niyetle yaklaşıyor olabilir ama oyunun ‘senaryosunu’ yazıp ve destekleyen ‘şer’ güçler olunca işin rengi değişiyor, ‘manevi’ tahribatın boyutu artıyor. Dileriz, şeytan aklının sporun içerisine soktukları bu hain oyununa daha fazla seyirci kalınmaz….